Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, deprem konusunda Türkiye’nin yaşadığı bilinç eksikliğine dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Marmara’da beklenen büyük depreme ilişkin çarpıcı veriler paylaşan Görür, toplumun bilimsel yaklaşımlara yönelmesi gerektiğinin altını çizdi. İşte açıklamalarından öne çıkan noktalar:

"Depremle Mücadele İçin Bilinç Şart"

Görür, depremle ilgili bilinç seviyesinin düşük olmasını eleştirerek, “Hala öküzün kafa sallamasıyla deprem olduğunu düşünen insanlar var. Depremin ne olduğunu anlamadan mücadele etmek imkânsız” dedi.

Marmara’da 7,5 Büyüklüğünde Deprem Bekleniyor

Prof. Görür, Marmara Denizi’nde 7,5 büyüklüğünde bir depremin kaçınılmaz olduğunu belirtti. 1766’da son büyük depremin yaşandığı bölgenin sismik boşluk oluşturduğunu ve kırılması gerektiğini ifade eden Görür, İstanbul’daki anlık deprem riskinin %47 olduğunu da teyit etti. Bu oran, 1999’dan beri revize edilmiş olsa da hala oldukça yüksek bir ihtimale işaret ediyor.

Hazırlık Süreci Hala Yetersiz

Görür, Marmara Depremi’nin üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen yeterli önlemlerin alınmadığını düşündüğünü söyledi:

“Bazı adımlar atılmış olabilir, ancak tam anlamıyla hazır olunduğunu düşünmüyorum. Bilime dayalı yaklaşım yerine bilim dışı inançlarla vakit kaybediliyor.”

"Deprem Dirençli Kentler İnşa Etmek Zor Değil"

Deprem dirençli şehirlerin yapılmasının sanıldığı kadar zor olmadığını ifade eden Görür, “Türkiye’yi depreme hazırlamak için özel bir bakanlık kurulmalı. Siyaset ve partiler üstü bir yapıyla çalışılmalı. Ekonomi ve insan gücü İstanbul’a bağımlı; burası çökerse Türkiye çöker” dedi.

Ekonomik ve Siyasi Bağımsızlık Tehlikede

Depremin yol açacağı yıkımın, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi bağımsızlığını büyük ölçüde etkileyeceğine işaret eden Görür, “Borç almanın talimat almak anlamına geldiğini sayın Cumhurbaşkanımız ifade etmişti. Deprem sonrası bu finansmanı bulmak çok daha zor olacak. Hangi tavizlerle bu para sağlanabilir, düşünmek gerekiyor” diyerek hükümete ciddi adımlar atılması çağrısında bulundu.

Görür’ün açıklamaları, toplumun ve yönetim organlarının bilimsel düşünceyi benimseme gerekliliğini bir kez daha gözler önüne serdi.