14297,41%1,00
42,69% 0,01
50,26% 0,22
5934,34% 0,56
9539,73% 0,61
Nuh Tufanı sonrası insanlığın yeryüzünde yeniden hayat bulduğu ilk yer olarak kabul edilen Cudi Dağı, binlerce yıldır hem inanç hem de tarih açısından tartışmasız bir merkez konumundadır. Kur’ân-ı Kerîm’de açıkça adı geçen Cûdî, yalnızca bir dağ ismi değil; tufanla sona eren bir çağın ardından başlayan yeni insanlık döneminin sembolüdür.
Kur’ân-ı Kerîm’in Hûd Sûresi 44. ayetinde yer alan,
“Gemi de Cûdî’ye oturdu” ifadesi, tufan anlatısında mekânı net şekilde tanımlayan en güçlü ilahî referans olarak kabul edilmektedir. Bu ayet, yüzyıllar boyunca İslam tefsirlerinde, bölgesel rivayetlerde ve halk anlatılarında Cudi Dağı’nı tufan sonrası ilk sükûnet noktası olarak öne çıkarmıştır.
Bugün idari olarak Şırnak sınırlarında yer alsa da Cudi Dağı, uzun yıllar Siirt’in tarihî, kültürel ve idarî hinterlandı içinde yer almıştır. Bölge halkının hafızasında Cudi Dağı; Siirt’le birlikte anılmış, Siirt merkezli tarih anlatılarında önemli bir yer tutmuştur. Bu bağ, Cudi Dağı’nı yalnızca coğrafi bir unsur olmaktan çıkarıp Siirt’in ortak medeniyet mirası hâline getirmiştir.
Cudi Dağı ve Nuh Tufanı anlatısının yazılı kaynaklardaki en önemli referanslarından biri, 1946 yılında Ömer Atalay tarafından kaleme alınan Siirt Tarihi adlı eserdir. Atalay, bu çalışmasında Nuh Tufanı efsanesine geniş yer ayırmış, Cudi Dağı’nı tufan sonrası yerleşim ve hayatın yeniden başladığı merkez olarak ele almıştır.
Bu eser, sadece bir tarih kitabı değil; Siirt merkezli tarih anlayışının ve bölgesel hafızanın yazılı bir belgesi olarak büyük önem taşımaktadır. Atalay’ın aktardıkları, bugün hâlâ bölgede yaşayan anlatılarla büyük ölçüde örtüşmektedir.
Tufan anlatısının yeryüzündeki devamı ise Cizre ile ilişkilendirilir. Tarih boyunca “Şehr-i Nuh” olarak anılan Cizre, tufandan sonra yerleşimin devam ettiği, insanlığın çoğaldığı merkezlerden biri olarak kabul edilmiştir.
Cizre’de bulunan ve Hz. Nuh (a.s.)’a nispet edilen türbe, bu inancın mekânsal karşılığıdır. Türbe, yalnızca bir ziyaret yeri değil; tufan anlatısının şehir hafızasına kazınmış sembolüdür. Yüzyıllardır insanlar bu mekâna gelerek dua etmiş, anlatıyı canlı tutmuştur.
Cudi Dağı’nın zirvesinde ve eteklerinde yer alan, halk arasında “Sefine-i Nuh Mescidi” olarak adlandırılan alan; geminin oturduğu yer olduğuna inanılan nokta olarak kabul edilir. Rivayetlerde geminin burada aylarca kaldığı, tufanın tamamen çekilmesinin ardından insanlığın yeniden yeryüzüne buradan yayıldığı anlatılır.
Bu rivayetler, akademik bir kazı veya kesin arkeolojik iddia olmaktan ziyade; Kur’ân, tefsirler, tarih kitapları ve sözlü kültürün ortak hafızası olarak değerlendirilmelidir.
Üzerinde çalışmaları sürdürülen “Cudi Dağı – Nuh Tufanı Efsanesi” dosyası;
Kur’ân’daki Cûdî vurgusunu,
Ömer Atalay’ın Siirt Tarihi başta olmak üzere yazılı kaynakları,
Bölge halkının yüzyıllardır aktardığı sözlü anlatıları,
Cudi Dağı ve Cizre’deki inanç mekânlarını
bütüncül bir yaklaşımla ele almayı amaçlamaktadır.
Bu çalışma, tarihi zorlayan iddialar üretmekten ziyade, insanlığın ortak hafızasında yer alan bu büyük hadisenin doğru, kaynaklı ve saygılı bir dille tüm insanlığa duyurulmasını hedeflemektedir.
Cudi Dağı ve Nuh Tufanı anlatısı;
yalnızca Şırnak’ın, Cizre’nin ya da Siirt’in değil, bütün insanlığın ortak mirasıdır.
Bu miras doğru anlatıldığında;
Siirt’in tarihsel rolü daha iyi anlaşılacak,
Cudi Dağı dünya ölçeğinde bir inanç ve kültür rotası hâline gelecek,
Bölge, geçmişiyle barışık ve geleceğe güvenle bakan bir kimlik kazanacaktır.
Bu hadise, unutulmaması ve gelecek nesillere aktarılması gereken büyük bir insanlık hikâyesidir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.